Günümüzde teknoloji çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Teknolojinin hızla değişmesi başta sanayi olmak üzere ekonomik ve sosyal konularda birçok değişimi beraberinde getirmektedir. Öyle gösteriyor ki teknolojik değişim ve gelişime ayak uyduramayan toplumlar yeni dünya düzeninde yerlerini almakta ve dış dünya ile entegre olmakta sıkıntı yaşayacaklardır. Bu nedenle tüm toplumların değişimin farkına vararak bu süreçte yerlerini almaları önemli bir gereksinim olarak karşımızda durmaktadır.
Yaşanılan belirli gelişmeler toplumların dönüm noktaları ve buna bağlı olarak da sanayi devrimleri olarak kabul edilmiştir. İlk sanayi devrimi (1.0) su, buhar ve rüzgar gücünü kullanarak mekanik üretim sistemlerinin kurulması ile ortaya çıkmıştır. İkinci sanayi devrimi (2.0) elektrik gücünün sanayide kullanılması ve bu sayede seri üretimlerin yapılması ile ortaya çıkmıştır. Üçüncü sanayi devrimi (3.0) (dijital devrim) ise dijitalleşme ve elektroniklerin kullanımı ve bilgi teknolojilerinin sanayide kullanılmaya başlanılması ile üretimin otomasyonu üzerine ortaya çıkmıştır.
Dördüncü sanayi devrimi (4.0) ise yakın tarihimizde ortaya çıkan ve ülkemizde tam olarak anlaşılamayan ve bu nedenle de uygulanamayan bir sistemdir. Endüstri 4.0 temel olarak bilişim teknolojileri ile endüstriyi bir araya getirerek insanlardan neredeyse bağımsız olarak kendi kendisini koordine ve optimize ederek üretim yapabilecek ‘akıllı fabrikalar’ olarak tanımlanabilir.
Endüstri 4.0 devrimi, cihazların birbiriyle bilgi ve veri alışverişi yapabildiği, her türlü araç gereçle entegre edilmiş, sensor ve işleticilerle donanmış, internet bağlantılı akıllı elektronik sistemler olarak da tanımlanabilir. Bu devrim ile üretim süreçlerinin kısalması, maliyetlerin azalması buna karşın ise üretim miktarının ve kalitesinin artırılması hedeflenmektedir.
Şimdi biz ülke olarak Endüstri 4.0’ı bile tam olarak anlamamış ve uygulayamamışken dünya beşinci devrimi yani Endüstri 5.0’ı konuşmaya ve hatta hayata geçirmeye başladı. Hem de bu seferki devrim, sanayiden çok toplumu ön plana çıkararak toplum hayatını kolaylaştırmaya yönelik bir felsefe olarak uygulamaya geçti.
O halde nedir bu “Toplum 5.0” diyeceksiniz. Toplum 5.0 kısaca; teknolojik gücü doğru kullanarak akıllı toplumun gelişimine katkı sağlamasıdır. Yani aslında Toplum 5.0 yapay zeka ve robotlar dünyasıdır. Kimilerine göre yakın zamanda dünyayı saracak olan çılgınlık olarak da nitelemekte mümkün…
Peki biz ülke olarak neredeyiz ?
Yukarıda da söylediğimiz üzere biz henüz Endüstri 4.0’ı tam olarak anlayıp uygulayamadığımız için şu an 5.0 dan söz etmek mümkün değil gibi gözüküyor. TÜBİTAK’ın istatistiki verilerine göre ülkemiz 2.0 – 3.0 arasında bir yerde ama maalesef 2.0’a daha yakın. Yani var olan sanayimiz dijitalleşme aşamasına tam anlamıyla geçebilmiş değil. “Bu bizim için yeterli, zaten sanayi konusunda iddialı değiliz” diyebilirsiniz, o zaman var olan sanayimizin de zaman içinde yok olmasını kabul etmemiz gerekiyor. Çünkü dünya ile rekabet etme ve entegre olma şansımız yakın gelecekte kalmayacak.
Diğer yandan, robotların ve yapay zekanın istihdam üzerinde olumsuz etki yaratacağı doğrudur. Ancak Çin gibi dünyanın en ucuz ve en fazla işgücü arzının var olduğu bir ülkede bu uygulamaların başlamış olması bize göre son derece düşündürücü bir uygulama olarak değerlendirilmektedir. Çin’de ilk yapay zeka fabrikasında çalışan sayısının 650 kişiden 60’a düştüğü ve hatalı üretimin ise 5’te bire indiğini bilinen bir gerçek. Cep telefonu üreten bu fabrikada hatalı üretimin zaman içinde “sıfır” olması bekleniyor.
Bu noktada Endüstri 5.0’ın toplumsal boyutu devreye giriyor. Sadece iş dünyası değil toplum da bir dönüşüm içerisinde. Belki yakın gelecekte çalışma saatlerinin kısalmasını tartışıyor olacağız. Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre şu andaki mesleklerin üçte birinin yakında ortadan kalkacağı öngörülüyor. Bu tespite ek olarak ilköğretimde kodlama tartışmalarında, yakında kod yazmanın bile mühendisler değil programlar aracılığı ile yapılacağı tahminini de göz önüne alarak bizi epey hareketli bir değişimin beklediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ülke olarak proaktif davranıp, “değişimin koşu yoluna” doğru hamle yapmamız refahımız ve kalkınmamız açısından kaçınılmaz görünüyor. Somut bir örnek olarak, şu anda Uzakdoğulu ve ABD’li büyük teknoloji firmalarının Ar-Ge faaliyetlerini “akü” üzerine yoğunlaştırdıklarını gösterebiliriz.