Şehir yaşamı, alarm çalar. Gözler yarım açılır. El alarmın ‘snooze’ düğmesine gider ancak basamaz. Çabucak yataktan kalkılır. Lavabo kullanılır. İhtiyaçlar giderilir. Kıyafetler değiştirilir. Evden ise yetişmek üzere çıkılır. Çalışılır. Yemek yenir. Çalışılır. İşten eve yetişmek üzere çıkılır. Yemek yenir. Televizyon izlenir. Uyunur. Şehir hayatı yaşayan bireylerin buyuk bir çoğunluğunun hafta içi günlerinin özeti aşağı yukarı bu şekilde. Hareket yok.
Eski çağlarda insanoğlu yaşamını devam ettirebilmek için ihtiyaçlarını doğadan karşılıyordu, doğa insanlara ihtiyacı olan her şeyi tek bir şart ile sunmaktaydı: “Hareket etmek”. Özellikle sanayileşmenin boy göstermesiyle avlanma yada tarım gibi yaşamın devamlılığını sağlamak için yapılan eylemler-adı üstünde ki ‘eylem’- hep bir devinim içeriyordu.
Avın peşinden koşmak, av ile mücadele etmek, avı pişirmeye hazırlamak; tarım yapılan araziyi sürmek, ekim gerçekleştirmek, ürünlere besin vermek, sulamak, budamak, ekinleri toplamak… Şehir yaşamında olmasa da halen doğanın sunduğu bu nimetlerden kendi emekleri ile faydalanan bir kesim mevcut ki, onların eli öpülesi.
Kimilerine göre kaba bir tabir olsa da “Eski toprak” deyimi boşuna söylenmemiş. Yakın geçmişe değin ekmeğini topraktan çıkaranlar fazla sayıdaydı, ekmeğini topraktan çıkarmasa dahi üşengeçlik bu kadar fazla değildi. Şehirleşme ile yakın geçmişe kadar mevcut olan ‘hareket etmek’ eylemi şekil değiştirmekte. Alışveriş torbası taşımak, halı silkmek, hamur yoğurmak, toprak ile ilgilenmek günümüzde hiç denecek kadar azalmış durumda (sağlık sorunu olan bireyleri tabi ki, konu dışında tutuyorum). Tabi ki, şehir yaşamında vakit önemli bir kavram olduğundan ‘Haklısın da biz bu dediklerini yapabilmek için ne vakit, ne de kendimizde o kuvveti bulabiliyoruz’ diyenleri duyar gibiyim, sonuna kadar da hak veriyorum.
İşinize çıkarken asansörü beklediğiniz o üç dakikada hiçbir eylem yapmadan duruyorsunuz asansör için değil mi? Veyahut yemek üzeri keyif için kahvenizin gelmesini ayakta beklerken vakit o kadar da önemli olmuyor değil mi?
Merak etmeyin, iki satır yukarıda bahsettiklerimi ben de yapıyorum ancak kahvemi içmek için oturmak yerine yürüyorum yada merdivenleri kullanıyorum. Bu birey yazıyor ama kendi yapıyor mu acaba diye sorarsınız diye söyleyeyim dedim 🙂
Nerede hareket, orada bereket!
Hareket edin. Ne olursa! Okumanız biter bitmez beş dakikanızı kendinize ayırın ve düşünün.
“Gün içindeki koşuşturmalarım dışında hareket ediyor muyum? Zamanım kısıtlı evet ama nasıl daha çok hareket edebilirim?”
Şehirdeki eski binalara bir bakın, neden ‘Eski toprak’ deyimi var acaba diye de bir düşünün. Teknolojik yetersizlik sebebiyle dahi olsa eski binalarda asansör olmayışı aslında o binada yaşayanlar için bir nimet değil mi?
Kendiniz mutlu olmadığınız müddetçe başkalarını da mutlu edemezsiniz. Kendinize bir iyilik yapın ve öğlen aranızdan işinize dönerken veya aksam evinize giderken asansör kullanıyorsanız kendi katınızdan bir aşağıya inin ve bir kat merdiven kullanın. Vücudunuz bunu yapabilecek kapasiteye sahip, asıl ikna etmeniz gereken aklınız…
Son olarak sizlerle neler paylaşacağımıza gelirsek… Sizlerle medikal spor başlığı altında bildiklerimi, öğrendiklerimi, tecrübe ettiklerimi elimden geldiğince yalın bir dille paylaşacağım. İki ile dört haftada bir vücudumuz ile ilgili kendi önemli gördüğüm ve ayrıca sizlerin öğrenmek istediği bilgileri hem yazı hem de kısa videolar şeklinde paylaşacağım. Vücudunuzu daha efektif kullanmak da konumuz olacak, belki birçoğunuzun dizinde yada omzunda yaşadığı ortak bir sorun da… Tüm bu başlıklar genişletilebilir, hatta bazen ilgili konular sizlerin ilgisi doğrultusunda aynı paylaşım altında ele alınabilir. Dediğim gibi, benim önemli gördüğüm ve sizlerin merak ettiği konular paylaşımlarımızın temeli olacak.
Vaktini benimle paylaşan herkese çok teşekkür ederim.