Amazon Web Services’i anlayabilmek için Amazon’un yolculuğunu hatırlamakta fayda var. Amazon.com 1994’de yaptığı yeni başlangıçla ticarete yeni bir bakış açısı ve yeni bir model getirdi. Bu model ‘müşteri odaklı’ yaklaşımın da başlangıcı oldu. AWS
Kurucusu Jeff Bezos ve ilk hedefi kitap satmak olan Amazon yıllar içinde artan ürün yelpazesi ile birlikte, altyapısını gelişecek servislerini göz önüne alarak yeni bir kurgu ile düzenledi.
2000’li yılların başında geçtiği servis odaklı mimari ile bütünsel yapıyı bölerek servisleri tek bir servis olmaktan çıkardı. Bu servisleri de API (Application Protocol Interface), yani uygulama programlama arayüzleri ile birbirine bağladı. Böylece bir fikri uygulamak için harcanan zamanın yüzde 80 kadar altyapıya giden kısmını devreden çıkararak, tamamen yeni hizmetlere odaklandı.
Bu devrim niteliğindeki karar Amazon’un hızla büyümesinin önünü açtı. Hatta 2011’de İnternet balonu patladığında bu krizden etkilenmeden geçen şirketlerden biri oldu.
Bu yeni yapı Amazon’a yeni bir proje için istediklerinde altyapıyı başlatma istediklerinde kapatma, istediklerinde depolama alanını artırma ya da küçültme, kullandıkları zaman ödeme kullanmadıkları zaman ödememe gibi esneklik sağlayınca ‘biz kullanabiliyorsak başkaları da kullanabilir’ düşüncesi yeni hizmetleri beraberinde getirdi.
Bunlardan bir tanesi AWS olarak bildiğimiz ‘Amazon Web Services’, yani Amazon Web Hizmetleri. 2006 yılında Amazon Web Services, web üzerinden alınan bilgi teknolojileri servisleri olarak doğdu. Dünya çapında 2 milyonun üzerinde müşterisi, 10 milyar USD’lık cirosu ve yıllık yüzde 55 büyüme oranı ile ile dünyanın en hızlı büyüyen şirketi oldu.
AWS’yi bir yıllık Türkiye ofisinin iki Amazon sözcüsünden biri olan, Türkiye Kurumsal Müşteri Birimleri Yöneticisi Mert Doğu’ya sorduk. AWS servislerini, çalışma modelini, Türkiye hedeflerini ve startup’lara yaklaşımlarını dinlemek istedik.
Mert Doğu 2014 senesinden beri Amazon’un Lüksemburg ofisinde bu bölge için çalışıyor. 2015 senesinin Aralık ayında Türkiye ofisi açıldığında İstanbul’da başlıyor. Amazon’un başlangıcından itibaren bir teknoloji şirketi olarak kendini kurgulamadığını ama önüne çıkan tehditleri fırsata çevirdikçe bu fırsatları paylaşarak büyümeyi seçtiğini söyleyen Mert Doğu, bulutu bir şeyleri deneyip, sisteminize uymadığında başkasını deneme şansı veren, bütün bunların hızlı ve hesaplı yapabileceği bir platform olarak değerlendiriyor. Doğu “Bulut geleceği mümkün kılıyor” şeklinde devam ediyor.
AWS’nin hizmet olarak verdiği ‘Bulut Hizmetleri’ni ‘Web üzerinden alınan bilgi teknolojisi hizmetleri’ olarak nitelemeyi tercih ettiklerini belirten Doğu, kuruluşunun hemen ardından depolama birimleri S3 ile pazara merhaba diyen AWS’nin AGT bir diğer adıyla EC2 denilen sanal sunucularla devam ettiğini ve şu anda 90’ın üzerinde hizmeti olduğunu vurguluyor. Doğu sözlerine “Sürekli büyüyen çok geniş bir portföy. 90 servisin içinde yer alan altyapı hizmetleri 16 bölgede, her bölgede en az 2 olmak üzere toplamda 42 tane kullanılabilir alanda konumlanıyor. Türkiye’ye en yakın ve hizmet alınan bölgeler Frankfurt ve İrlanda. Frankfurt’da 2 tane ve İrlanda’da 3 tane kullanılabilir alan var” şeklinde sözlerine devam ediyor.
İnternet’de yakınlık göreceli; gözünü 2 kere aç-kapa Amerika
AWS’nin Türkiye’ye yakın ya da kurulması düşünülen veri merkezi var mı sorumuzu Mert Doğu, İnternet’de yakınlığın göreceli bir kavram olduğunu belirterek “Frankfurt’a ortalama 50 mSec RTD (Round Trip Delay) görüyoruz. Gözkapağımızı 300 mSec’de (milisaniye) açıp kapadığımızı düşünürsek, Amerika 120-140 mSec” ile veri merkezlerine ulaşımanın milisaniyeler uzaklığında olduğunu vurguluyor. Bu gecikme hızlarında sizinle çalışamayız diyen müşterilerinin olmadığını belirten Mert Doğu, AWS’nin modelinde kaynakların paylaşılmasının söz konusu olduğunu ve büyük bir kaynağın pek çok müşteri tarafından paylaşılmasının müşterilerine fiyat avantajı sağladığını işaret ediyor.